22 Aralık 2011 Perşembe

Pazarlama Zirvesi izlenimlerim...

İki hafta kadar önce (7-8 Aralık’ta), Marjinal Porter Novelli aracılığıyla Management Center Türkiye’nin davet ettiği bir grup blogger’dan biri olarak, “Müşteri Çağında Pazarlama Zirvesi”ni izledim. (Normalde bu tür izlenim yazıları zirvenin hemen ardından, henüz gündemde tazeyken yazılır tabii. Fakat sunumlarda anlatılanlar içerisinde, bugünden yarına gündemden düşmeyeceğine inandığım birkaç noktaya değineceğim için, gecikmeden ötürü biraz içim rahat).
“Etkileşim Ekonomisinde Pazarlama” ana temasına sahip zirvenin ilk gün oturumlarının yıldızı, tabii ki Guy Kawasaki’ydi. Bir markanın konumlandırmasının ve iletişiminin “büyüleyici” olabilmesi için uyması gerektiğini iddia ettiği “D.I.C.E.E.” yaklaşımını anlattı. Kawasaki’nin “Deep, Indulgent, Complete, Elegant, Emotive” kavramları üzerine kurduğu bu yaklaşımın ayrıntılarını şuradaki blogundan okumak mümkün. Sanırım sunumunun en unutulmaz ve magazinel anı da, kendisini Virgin Air’le uçmaya ikna etmek isteyen Richard Branson’ın diz çöküp ceketiyle Kawasaki’nin ayakkabılarını sildiği fotoğrafla ilgili anekdottu. :)
Kawasaki’nin ardından sahneye çıkan “online pazarlama uzmanı” Gary Vaynerchuk ‘ın sunumunu ne yazık ki pek tatmin edici bulmayan azınlıktan biriydim sanırım. Ödüller almış başarılı bir girişimci olduğuna kuşku yok tabii, ama sahnede izlediğim kadarıyla Vaynerchuk ‘ın asıl uzmanlığının “pazarlama” değil, “satış” olduğunu düşündüm. En az yirmi otuz defa tekrarladığı “pushing is not good, don’t push people to buy your product” cümlesini saymazsak, teorik altyapı ya da yenilikçi vizyon açısından elle tutulur bir iddia ya da yeni / ilginç bir saptama dile getirdiğine pek tanık olamadım açıkçası.
Hakkını teslim etmemiz gereken nokta, sanki mitinglerde heyecanla konuşan siyasetçileri veya meddahları andıran bir üslupla, basit sorular sorup tüm dinleyicileri koro halinde cevap vermeye zorlayarak bir “aura” yaratmak ve ilgiyi canlı tutmak konusundaki başarısıydı. (Bu tür abartılı meddahlık performansları, zirveler esnasında benim pek prim verdiğim bir sahne üslubu değil, ama takdir edenleri de çoktu). Öte yandan, Vaynerchuk’ın kendisinden önce konuşan Kawasaki’nin bakış açısına karşı sanki güçlü ve derin itirazları varmış gibi bir atmosfer yaratmasına rağmen, sunumun ardından yine sahnede yapılan “cafe sohbet” seansında Kawasaki’ye hemen “sen de haklısın” diyerek kendi argümanlarını (!) havada bırakması da dikkat çekiciydi...

Google’dan Obi Felten, gayet ağırbaşlı ve sakin bir üslupla gerçekleştirdiği sunumunda, so-lo-mo kısaltmasıyla da ifade edilen “sosyal medya – lokasyon bazlı – mobil” arasındaki yakınsamanın dijital pazarlama stratejileri içerisindeki önemini vurguladı. Felten’ın ardından izlediğimiz Eleftherios Hatziioannou’nun sunumu ise, dört başı mamur bir “Dijital Pazarlama İletişimi Stratejisine Giriş – 101” dersi gibiydi ki, bunun şu sıralar özellikle de reklamveren tarafında sorgulanmaya / tartışılmaya en çok ihtiyaç duyulan konulardan biri olduğunu düşünüyorum.

İlk gün öğleden sonra yapılan paralel oturumlar içerisinde Project House’un düzenlediği “Digital Marketing Forum”u da kısmen izleme imkânım oldu. Serhat Akkılıç’ın anlattığı “Dijital Pazarlama Trendleri” sunumu, sosyal medya ve pazarlama iletişimi arasındaki ilişkiyi “toplumsal hareketler” bağlamında tartışmaya açtığı için özellikle dikkat çekiciydi. Örneğin, Adbusters çevresinin Occupy Wallstreet hareketini desteklemesi ya da sosyal medyadaki “toplumsal meselelere duyarlı” insanların gerçek gündemini yakalamak isteyen bazı markaların pazarlama iletişimi stratejilerinde sosyal ve kültürel hareketlere yer vermeleri gibi konuları konuşmaya devam etmemiz gerekiyor. (Bu konulara ilgi duyanlara Strawberry Frog ajansının blogunu izlemelerini öneririm).

İkinci gün...

İkinci günün açılışında, sürpriz konuk Levent Erden yine eğlenceli ve çarpıcı bir üslupla, birçok kişinin göz ardı ettiği temel doğruları vurguladı: Erden’in söylediği “Tüketicilerin sınıflandırılmaları için kullanılan standart ölçüm biçimleri artık komik olmaya başladı. İnsanlar gelir ve yaş gruplarından ibaret değil, herkesin farklı kişilikleri var ve gün içerisinde dahi bu kişilikler değişiklik gösterebiliyor” cümlesinin özellikle altını çizmek isterim.

Tali Krakowsky
İkinci gün oturumlarının yıldızı ise bence Tali Krakowsky’di. “Apologue” adındaki “deneyim tasarımı” firmasının kurucusu Krakowsky, “dijital hikaye anlatımı yoluyla deneyimsel pazarlama iletişimi uygulamaları” diye tarif edebileceğim bir çerçevede ilginç bir sunum ve atölye çalışması yaptı. Örneğin, Los Angeles’ta sergileyecek koleksiyonu bile olmayan bir müzeyi yine de ziyaret edilebilir bir yer haline getirmek için geliştirdikleri çözüm, çarpıcıydı gerçekten. (Meraklısı için, hikâyesi şurada: “LA Plaza Media Walkway”)

“Müşteri Çağında Pazarlama Zirvesi”nin kapanışında açıklanan ilginç bir bilgi de, gelecek yılki zirvenin “Sizin Hikâyeniz Ne?” başlığı altında, geleneksel ve dijital hikâye anlatımlarının entegrasyonu gibi bir ana tema çerçevesinde yapılacak olmasıydı.

(Oturumlardaki tüm sunumları şuradan indirmek mümkün, ayrıca zirve boyunca Twitter’daki konuşmalar için de şuraya bakılabilir: @MrktngSummit.)

Not: Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek isterseniz, bilgi@icerikstratejileri.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.