10 Temmuz 2008 Perşembe

Bakış ve boşluk ilişkisi...



Şehirdeki parkta kestane ağaçlarının uzandığı yoldan, ortasında bir heykelin yükseldiği gezinti alanını seyretmekteyim. Bir an, bu gördüklerimin tümü sadece benim için var diye düşünüyorum...

Ama bakıyorum, başka biri gelip orada duruyor ve benim baktığım görüntüyü beni de içine alacak biçimde seyretmeye başlıyor. Benim için gerçek dünya olan benim tasarımım, hemen çözülüp dağılıyor ve bu çözülmeden doğan öğeler, yeni gelenin çevresinde dolanıp birleşiyor: Şimdi gördüğüm ne varsa, artık hepsi o adam için de var oluyor ve bu nesnelerin tümü benim görmeme olanak bulunmayan yüzlerini bir başkasına gösteriyorlar.


Bir başkasının malı olmak için dünya beni tepip gitmekte. Ne var ki, beni de kapsayacak biçimde benimle aynı şeye bakan o başkası, dünyayı benden ayırıp götürmekle kalmaz, benim gerçek benliğimi, yani olmayı aklımdan geçirdiğim varlığı da rüzgâra katıp götürür.

Parka benden sonra gelen adam, kendisine baktığımın farkında olmasa bile, gözüne iliştiğim ilk anda hiç çekinmeden beni yargılar ve hakkımda bir fikir edinir. Elbette bunu benim düşündüklerime göre değil, bedenime, o anki durumuma ya da daha çok geçmişime göre yapar. Başkası için ben, o anda neysem ya da o zamana kadar ne olabildiysem ancak o kadarıyla algılanan bir tanım ve "önyargı"ya indirgenirim. Çünkü onun benim hakkımda edindiği fikirde, benim olmak istediğim şeyler ve hayallerim kesinlikle göz önünde tutulmaz. Üstelik eğer ben kendimi savunmaya geçmezsem, o ne olmamı isterse o olurum.


Bakışı beni sarar sarmalar ve özne olan benden bir nesne, bir araç yaratır; kendisine bakan herkesi taşa çevirme gücünü taşıyan Gorgone gibi.

O adamın baktığı gezinti yolu, heykel, bank ya da duvarın yanı sıra, ben de kendimi nesneler arasında yerini almış, başkalarının gözünde bir araç ya da bir engele dönüşmüş olarak görürüm:

İşte buradan bir utanç doğar. Bir nesne olmanın, yani başkası için bağlanmış ve katılaşmış, değerini yitirmiş bir varlıkta kendimi tanımanın duygusudur bu.

Nesneye dönüşmenin utancı, şu ya da bu yanılgıya düşmüş olma durumunun ve olduğum şeyi olabilmek için başkasının düşüncesine gereksinim duyuyor olmamın doğurduğu, kendine özgü bir düşüş duygusudur: Kimselerin duymadığı sesim yükselirken utançla, bağıra bağıra düşerim...


Ve son.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder