İsminin anlamı Farsça’da "gökyüzünde parlayan ışık" demek olan Şems, 1247 yılında ortadan kayboldu, bir daha da geri dönmedi. Sevdiğini yitiren Celaleddin Rumi şiir yazmaya başladı. Otuz bin dizeyle Şems’e duyduğu sevgiyi anlattı...
Sonunda "kendi içinde bulduğu Şems, ay gibi ışık saçmaya" başladı. Celaleddin Rumi, sevgisiyle o kadar özdeşleşti ki, bazı şiirlerini Şems diye imzalar oldu. Shakespeare’den üç yüz yıl önce, şiirin kendi içinde bir müziği olduğunu keşfetti, yine Şems sayesinde…
Şems onu terk ettikten sonra, onunla birlikte gezerken yanından geçtiği kuyumcu ustalarının çekiç seslerini, gördükleri su değirmenlerinin seslerini, dinledikleri ney ve davulun seslerini şiire aktardı. İçinde tek başina kaldiği çöllerde en güzel su hayalini Şems’in içtiğine inandı…
Şems’in ay ışığında altın gibi parlayan iyi niyetli bir zehirli yılan sessizliğiyle kayıp gittiğini düşündü. Ve Mevlana sonunda dayanamadı, kendi vücudunu bir enstrümana dönüştürdü, ruhunun müziğiyle şiir söylerken dönerek dans etmeye başladı.
Şems’in kendisini neden terk ettiğini anlayamadan, gözleri açık öldü…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder