27 Aralık 2007 Perşembe

Duvarın arkası deniz...


1995’in kış ayları, Kaş’ta bahçesinde limon ağaçları olan eski bir Rum evinin giriş katını kiralamış, hala gençken kendime bir kaçamak dünya kurmaya girişmişim. Bahçe duvarının hemen arkasındaki kayalar sessizce denize iniyor. İn cin tabu oynasa yeridir... Cuma günleri Meis’ten buraya domates peynir vs almaya gelen yaşlılar sessizce gözlerini kaçırıyorlar sohbet etmeyi her deneyişimde... Sanki bütün sorular daha önce sorulmuş, umursamıyorlar bile... Yerli yaşıtlarımın anlattıkları ise külliyen yalan, dokununca dağılıveriyorlar hemen.

İyi ki elimde cahil cesaretiyle çevirmeye çalıştığım bir kitap, Bukowski’nin son romanı “Pulp”. Şunlar oradan:

“Dünyanın büyük kısmı kafayı yemişti. Geri kalanlar da öfke içinde yaşıyorlardı. Ha bir de ne kaçık ne de öfkeli, sadece salak olanlar vardı. Hiç şansım yoktu yani. Sadece oturup sonumun gelmesini bekliyordum...

Genellikle yaşamın en güzel bölümleri hemen hiçbir şey yapmadığınız anlardır. Vaktinizi tümüyle ense yaparak geçirirsiniz. Her şeyin anlamsız olduğunu fark ettiğiniz zaman, bunun ayrımına varmış olmanız yaşamınızı anlamsız olmaktan kurtarır aslında...”


Anlatacak hikayen yoksa efendice susmanın yalan söylemekten daha güzel olduğunu ilk kez limonlu bahçeme hiç uğramayan yaşlı bir adamın “bekleme notları”ndan öğrendim... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder