26 Aralık 2007 Çarşamba

Sosyalleşmek ve kırılma noktası...




"İnsan özgürlüğe yalnızlık şartlarında değil, kurallarını bilinçli olarak kabul ettiği toplum (kent) içerisinde ulaşabilir..."

Bu dünyada binlerce insan, belki de herkes için hayatı daha yaşanılır, daha güzel hale getirebilecek binlerce şahane fikri hiç kimseyle paylaşamadan çekip gidiyor ne yazık ki... Oysa hayatın akışını "ifade edilebilen istekler" yönetiyor... Farklı bir bakış açısıyla, bütün insanlık tarihi "isteklerin çatışması"ndan ibaret değil mi aslında?

Mesela birisine onu sevdiğini ya da sevmediğini söyleyebilmek, bir kırılma noktasıdır ve artık o andan itibaren hiçbir şey eskisi gibi değildir... En basit dille "ağlamayan çocuğa meme verilmez"den, özgürlük teorilerindeki "hak verilmez, alınır"a kadar geçerli bu...
Birisi benden onaylamadığım bir şeyi talep ettiğinde tabii ki cevabım "Hadi ordan!" olacaktır ilk başta. Ama işte güzel ve zor bir soru: İnsan bir şeyi neden ister? Ya da, insanın neyi istemeye hakkı vardır? İkinci sorunun cevabı kolay: Sonuçlarına katlanmak anlamında, ahlaki sorumluluğunu üstlenmeye hazır olduğu her şeyi istemeye hakkı vardır insanın... Buna benim için bir kırılma noktası olan "sosyalleşmeyi istemek" de dahil...

Lou Reed'in Syracuse Üniversitesi'ndeki edebiyat hocası olan Amerikalı şair Delmore Schwartz'tan küçük bir alıntı:
"To express anything is to free it not only from not being known but from personal experience, personal distortion, the limited point of view of anyone at any moment // Bir şeyi ifade etmek, onu yalnızca bilinmez olmaktan değil, aynı zamanda kişisel deneyimin sınırlarından, kişisel etkilerle bozulmalardan ve bir kişinin bir andaki sınırlı bakış açısından da kurtarır, özgürleştirir."

Biraz serbest stil bir çeviri oldu ama, derdimi ifade edebildim ya, bu da bir kırılma noktası ve artık hiçbir şey eskisi gibi değil... :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder