Türkiye’de bugün Can Dündar ve Erdem Gül’ün başına gelen “devlet
sırrını ifşa etme” suçlamasının çok benzeri, bundan 54 yıl önce Alman Der
Spiegel dergisinin kurucu editörü Rudolf Augstein’ın da başına gelmişti.
Gazeteci Augstein ile savunma bakanı Franz Josef Strauss arasında karşılıklı
suçlamalarla gelişen olay, aslında Alman
demokrasinin dönüm noktalarından biri olarak medya tarihinde yerini
alacaktı.
Olayın başlangıç noktası, 1961 yılında Augstein’ın savunma
bakanını rüşvet almakla ve askeri tesis ihalelerinde yolsuzluk yapmakla
suçlamasıydı. Bu iddia üzerine Alman hükümeti bir meclis araştırması başlatır,
fakat Strauss aleyhine herhangi bir kanıta ulaşılamaz. Bir yıl sonra Spiegel’de
çıkan bir makale, o günlerde yapılan bir NATO tatbikatını haber yapar ve bir
NATO komutanını kaynak göstererek, Alman ordusunun savunma gücünün yetersiz olduğunu
iddia eder. Savunma Bakanlığı, haberdeki bazı bilgilerin “devlet sırrı” olduğunu söyleyince, 26 Ekim 1962’de Spiegel’in
ofisine ve gazetecilerin evlerine polis baskınları düzenlenir. Makalenin yazarı
Conrad Ahlers ise tatil yaptığı İspanya’da otel odasını basan polisler
tarafından gözaltına alınır. Derginin Hamburg ofisinde, Augstein ve derginin
diğer yöneticileri apar topar tutuklanır, yazı işleri ofisi dört hafta boyunca
polis işgalinde kalır, binlerce belgeye el konur.
Savunma bakanı Strauss mecliste yaptığı bir konuşmada,
gazetecilerin tutuklanmasında parmağı olduğunu önce inkâr eder. Başbakan Konrad Adenauer de bakanını
destekler ve olayın “büyük bir vatana ihanet vakası” olduğunu söyler.
Fakat beklenmedik bir gelişme olur ve gazetecilerin tutuklanması
Almanya tarihinde ilk defa ülke genelinde büyük protestolara ve sokak
gösterilerine yol açar. Oluşan kamuoyu baskısı sonucunda Strauss, gazetecilerin
gözaltına alınması için bizzat talimat verdiğini itiraf etmek zorunda kalır.
Strauss’un mecliste yalan söylediği ortaya çıkınca, koalisyon hükümetindeki beş
bakan istifa ederek Başbakan Konrad Adenauer’i Strauss’u görevden almaya
zorlar. Siyaseten sağ çizgide olan medya
kurumları bile Spiegel’le dayanışma kampanyası başlatarak, hükümeti hukukun
dışına çıktığı için eleştirir.
Hem kendi hükümetinden hem de kamuoyundan gelen baskı
sonucunda, “devletin imkânlarını
kullanarak eleştirel basına baskı uygulama” suçlamasıyla karşı karşıya
kaldığını gören Adenauer, önce polisleri dergi ofisinden çeker, sonra da
Strauss’u görevden alır. Augstein ise 103 gün tutuklu kaldıktan sonra serbest
bırakılır. Nihayet dava Alman Anayasa Mahkemesi’ne taşınır ve yüksek mahkeme
Almanya’da bundan sonraki basın özgürlüğünün temellerini oluşturacak nitelikte
tarihsel bir karar verir: Gazetecilerin kişisel özgürlüklerinin ihlal
edildiğinin altını çizerek, aleyhlerindeki davanın düşürülmesine hükmeder.
Medya tarihine “Spiegel vakası” olarak geçen bu olayın asıl
önemi, ülke genelinde yol açtığı büyük sokak gösterileri, protestolar ve
kamuoyu baskısı sayesinde, savaş sonrasındaki Alman siyasi kültürünü köklü
biçimde değiştirmesinde yatar. Bu olay Almanya’da
otoriter devlete itaat kültürünün sona ermesi ve modern anlamda demokrasiye
geçişin dönüm noktası kabul edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder