Almanca’da “lügen” yalan söylemek anlamına geliyor. “Lügenpresse” ya da “Yalancı Basın” ise, yakın tarihteki tüm
çatışmalı dönemler boyunca Alman medyasında farklı gruplar tarafından ama hep
aynı amaç için kullanılagelmiş popüler bir kavram.
Almanya’da basın özgürlüğüne ve
eleştirel görüşlerin dile getirilmesine tahammül edemeyen çevreler, kendi
pozisyonlarını güçlendirmek için çatışma ortamını körüklemeye ihtiyaç
duyduklarında genellikle başvurdukları ilk yol, karşı cephedekileri
yalancılıkla suçlamak oldu. Bir medya kurumunu itibarsızlaştırmak ya da açıkça
iftira atıp karalamak isteyen hemen her gazeteci ya da siyasetçi,
hedefindekileri bu sıfatla itham edegeldi.
“Yalancı Basın” kavramını ilk kullanan
grup, 1848 burjuva devrimlerinin Almanya’da estirdiği özgürlük dalgasıyla yayın
hayatına başlayan liberal demokrat
gazeteleri hedef tahtasına yerleştiren muhafazakâr Katolikler oldu.
Ardından, 1. Dünya Savaşı döneminde Alman hükümeti ve milliyetçi Alman medyası,
düşman ülkelerdeki tüm gazeteleri yine bu isimle andı. Nazi döneminin
propaganda sorumluları da Yahudilerin, komünistlerin, sosyal demokratların ve
tüm savaş karşıtlarının yayın organlarını itibarsızlaştırmak için bu deyimi
kullandı. Bu kavramın Nazi propagandası içerisinde kullanımı o kadar
yaygınlaştı ki, 1938 yılında okullarda “Almanya ve Avrupa’nın Yalancı Basını”
konusu, çocuklara kompozisyon ödevi olarak veriliyordu.
İlginçtir, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
solcular da “Lügenpresse” kavramını
kullanmaya başladılar. Örneğin, 1945’te yayın hayatına başlayan sol eğilimli Frankfurter Rundschau gazetesi kendi
çizgisini tarif ederken, “muhafazakâr yalancı basının tam karşı cephesindeyiz”
ifadesini kullandı.
1968 öğrenci olayları sırasında
solcular, muhafazakâr çizgideki Axel
Springer grubuna ait yayın organlarını “yalancı basın” olarak adlandırdılar.
Doğu Almanya hükümeti ise, Soğuk Savaş boyunca Batı Almanya’daki tüm medya
kurumlarını “kapitalist yalancı basın “diye adlandırdı.
İki binli yıllarda ise kavram tekrar
ilk sahiplerine geri döndü; özellikle yabancı düşmanlığı ve İslamofobi
politikası güden aşırı sağcı ve sağ popülist çevreler bu ithamı sahiplenip
kullanır oldular. Başta Pegida
hareketi ve AfD (Almanya için
Alternatif) partisi gibi aşırı sağcı popülist gruplar, toplantılarını izlemek
için gelen ana akım medya gazetecilerine saldırırken “Yalancı basın, kapa
çeneni! / Lügenpresse halt die Fresse!”
diye sloganlar attılar.
Neredeyse kendilerinden başka herkesi
yalancılıkla suçlayan Pegida üyeleri, pişkinlikte bir adım daha ileri gidip kendi
komplo teorilerine kanıt üretmek için, hiç hazzetmedikleri Der Spiegel dergisinin
çeşitli haberlerini Photoshop’la değiştirip bambaşka başlıklar ekleyerek sosyal
medyada dolaşıma sokmaktan da çekinmediler.
Kısacası, “Yalancı Basın” tartışması
bugün de Alman medya gündeminde belirleyici bir rol oynamaya devam ediyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder