14 Kasım 2006 Salı

Namus bekçileri...

töre ve namus cinayetleri

Tetiği çeken hemen her zaman erkeklerdir tabii, ama öldürme kararının alındığı aile meclisi toplantılarına sadece erkekler değil anne, hala, elti, yenge gibi kadınlar da katılırlar. Yani "töre ve namus cinayetleri"nde ailenin diğer kadınlarının da "dolaylı olarak" sorumluluğu vardır...
Çoğu durumda, "kol kırılır yen içinde kalır" atasözü gereğince, cinayetin örtbas edilmesi için, kaza ya da intihar süsü verilip komşulara bu biçimde anlatılması için bir "gizlilik anlaşması" da yapılır bu toplantılarda...

"Namusumuzu temizlemeliyiz" inanışı, aslında komşuların diline düşmemek, dedikodulara ve alaylı laf sokuşturmalara karşı güvence kazanmak uğruna, "aileden olmayanları" susturacak bir diyet ödemek saplantısından ibarettir...

Töre, insanlara "aykırı hareket" şansı tanımayan bir "mesafesiz iletişim ve ikiyüzlü huzur" yasasıdır:
Mesela şehirde, yan dairedeki birisinin özel hayatına ilişkin dedikodular ayyuka çıksa bile, hiçbir "gönüllü ahlak dedektifi" kapıyı çalıp da komşusuna hesap sormayı aklına getirmez, alacağı cevap "Sana ne?" olacaktır haliyle... "Mesafeli iletişim"in şehirli hali, kendilerine "namus bekçiliği"ni yakıştıranları, bu meraklarını "gönüllü yerel magazin muhabiri" şeklinde icra etmeye yönlendirir: Kıyasıya dedikodusunu yaptığınız komşunuzla ilişkinizin huzur içinde devam etmesi, aranızdaki iletişimin "mesafeli" ve ikiyüzlü olmasıyla sağlanır...

Oysa iletişimin kırsal bölgedeki "mesafesiz" hali, her gün yüz yüze yaşayan insanların birbirlerine "Sana ne?" demesini engellediğinden, aslolan cemaat içi ilişkilerdeki ortalama "yaşanmamışlık ve yoksunluk" seviyesinin korunmasıdır: Aile meclisini toplanmaya yönelten şey biraz da, başkalarının bilmiş-meraklı bakışları ve doyurulmayı bekleyen kıskançlıklarından yansıyan ağırlıktır...

Kapalı cemaatleri birarada tutan ikiyüzlülük ağacının kökleri, "seçilmiş" kurbanların kanının kuytu köşelerde toprağa akıtılmasını sessizce seyrederek beslenir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder